Bir zamanlar Hanzade vardı...(5)

      Hanzade Diyarbakır üniversitesi Fen fakültesi Biyoloji bölümüne kayıt oldu.1977-1981 yılları arasında orada okudu.İlk kez güneydoğuyu gördü, ilk kez Güneydoğu kökenli vatandaşlarla birebir tanıştı...güzel dostluklar, arkadaşlıklar sadakat,fedakarlık ve güveni onların arasında yaşadı.Hanzade ilk yılında  yurtda kalıyor, yurt siyasal karışıklıklar ve terör nedeniyle sık sık polis- asker aramasından geçmekte.Orada tanıştığı ve ölünceye kadar arkadaş kaldığı Siverekli Mühibe Parlak ile ayni okulda okumak ve zaman zaman bir araya gelip dostluklarını sürdürmek, orada tanıdığı insanları sevmesine neden oldu.Mühibe yurt aranması sırasında sakıncalı görülen bir kitap nedeniyle yurttan atılmış.O günler sıkıyönetim günleri, Türkiye'nin her tarafında bir kaos yaşanmakta.Yasaklı kitaplar vardır, FelsefeninTemel İlkeleri(Georges Politzer), Karl Mark ve Engel'in fikirlerini anlatan tüm yayınlar, hatta ünlü sinema sanatçısı Yılmaz Güney'in senaryosunu  yazdığı, yurt dışında  ödül kazanan filmi Yol  bile yasaklıdır Türkiye'de...Yani insanların uyanması ve gelişmesi yasaktır.Oysa fikir özgürlüğü ve her türlü kitabın okunması tüm medeni ülkelerde vardır.Yasaklanan her durum aşırı merak uyandırır insanda.Demokratik ülkelerde yasaklı zihniyetin olmaması, onların gelişmesine katkıda bulunurken, o yıllarda, yasaklandıkça, insanlar terörün kucağında oradan oraya savrulmakta.İşte bir abisi doktor,diğer abisi hakim olan Mühibe, aydın bir aileden gelmekte,özgür okuma anlayışı nedeniyle  yurttan bu şekilde atılmıştı.Hanzade kanının ısındığı Mühibe'siz yurtda kalmak istememiş, o da atılan  arkadaşlarıyla bir ev tutarak beraber kalmışlar.O sırada her çeşit insanla karşılaşıyor.Diyarbakır, o zamanlar da şimdiki gibi feodal çevre ve feodal adetlerin halen sürdüğü bir kent.Yakın arkadaşları Zehra Utkun,Mühibe Parlak ile o sıkıntılı terör günleri sıcak dostluklar ve dayanışmayla kolay geçiyor.Arkadaşları Siverekli, onların akrabalarıyla da görüşüyorlar.Arkadaşları vasıtasıyla tanıştığı Naime teyze ve esnaf eşi Mustafa amca, yetişmiş erkek çocukları Mehmet-Mahmut-Celal Sağlam ile kendini güvende hissediyor kızlar.Sık sık bu aileyi ziyaret etmekteler.Öğrenci evinde bazen bulmadıkları keyifli Diyarbakır'a özgü yemekleri o evde yemekteler ziyaretleri esnasında.Aile mazbut ve temiz bir aile, kızlara kol kanat oluyorlar.İşte Hanzade'nin Güneydoğu Anadolunun baharatlı acılı yemeklerine alışması ve hayatı boyunca her yemeğine acılı soslar katması, isot acı biberle tanışması o yıllara dayanır.Rahmetli babam ve abim de sık sık Hanzade'nin yanına gitmekteler, aileyi onlar da tanımış ve kızlarının o iyi insanların gölgesinde terörden etkilenmeyeceğine kanaat getirmişlerdi.
        İşte evden okula gittikleri bir günde, 26 ocak 1979 da cuma günü, okul arkadaşları Viranşehirli Halil Suman, tek kurşunla yanlarında yere düşmesiyle şaşırıyorlar.Okul toz duman iken herkes kendini yere atmış kurşunlar her tarafta vızıl vızıl...duyuyorlar ki Halil'in tek kurşunla ciğeri parçalanmış hastaneye yaralı kaldırmışlar.''İmdat!İmdat! kurtaran yok mu'' diye bağırdığını duymuşlar.Yaralı arkadaşlarını ziyaret için ev arkadaşları Mühibe ve Ayşe ile acil servise koşuyorlar taksiye atlayıp.Orada yaralı başka arkadaşlarından öğreniyorlar ki bir kişi ölmüş ve morgda.O anı anlatırken Hanzade :''içimden dua ediyordum, umarım morgda ki Halil değildir, Halil sağdır'' Fakat ölen Halil'dir. Erkek arkadaşları ve kızlar ağlamaya başlıyorlar.Çocuğun ailesine haber veriliyor,saatlerce bekleniyor gelen giden yok.Sonunda Halil'in cenazesini morgdan almak için Vedat, Hanzade,Ayşe imza veriyorlar.Tüm arkadaşları bir münübüs tutuyorlar cenazeyi Viranşehir'e ailesine götürüyorlar.Meğer ölüm haberini çok geç alan aile darmadağın olmuşlar, kardeşleri annesi babası kendini parçalayıp ağıtlar yakarak ağlamışlar.Halil yoksul ailesinin  umudu olmak için, okumak amacıyla gelmiştir Diyarbakır'a...o yoksul insanların bu facia  karşısında ki bu hali, kardeşimi çok etkilemiş.Arkadaşları, Halil Suman'ın, okuldaki gurublaşan öğrenciler tarafından katledildiğini düşünüyorlar.Fen fakültesinde dört yıldan beri ilk kez öğrenci temsilciliği DDKD 'lilerin elinden alındığı için, okulu savaş alanına çeviren vicdansızların kurbanının o yoksul çocuk oluşu, arkadaşlarını can evinden vurmuş.Hanzade bu olayla hayatın acımasız yüzünü görmüş. Zaten ince ruhlu olan kardeşimi bu acımasızlık, direnmeye, haksızlığa boyun eğmemeye karşı yüreklendirmiştir. Annem terörün en ateşli zamanlarında, küçük kızının Diyarbakır gibi kaynayan kazanda okumaya gitmesini hiç istemiyor.Sürekli okulu bırakmasını tekrar üniversite sınavlarına girip Ankara'da okumasını istiyor.Hanzade ise orayı ve arkadaşlarını sevdiği için annemi ve terörörü umursamıyor ve okulu bitirmeye çalışıyor.Çünkü can arkadaşları vardır artık orada, sözlerinin eri, sadık ve insanlık onurunu taşıyan, adalet ve haksızlığa karşı demokratik duruşla direnen  insanlardır.Onları bırakamayacaktır...Hasanoğlan Öğretmen okulunu bitirdiğinde hiç hazırlanmadan sınava girmiş, Diyarbakır üniversitesine kayıt yaptırmıştı.Meslek okulu çıkışlı olduğu için o zamanlar üniversite sınavlarındaki puanları  düşürülerek hesaplanıyordu.(Şimdilerde ise meslek okulu çıkışlı olanlara avantaj puan verilmekte, İmam Hatip mezunları için yapılan bir uygulama aslında)
    Hanzade bazı kürt fraksiyonlarının birbiriyle aralarındaki çekişmenin okulda terör ve baskı yaptığını, zorbalığa ve teröre karşı doğru bildiği yolda cesurca dik durmaya,  haksızlığa karşı durduğunu anlatırdı.Hanzade, zorbalık ve haksızlık hukuksuzluk, hangi taraftan gelirse gelsin daima pasif medeni direncini sürdüren bir yapıda oldu hayatı boyunca...Devlet ve bu fraksiyonlar arasında büyük sıkıntı yaşanırken, olan masum kürtlere oluyordu...okulda bulundukları anlarda haksız yapılan herşeye demokratik dirençli duruşuyla karşı çıktı.Sonraki yıllarda devletin yanlış politikaları sonucu insanların acı çektiğini hep düşünmüştü...Oraya gidene kadar o bölgedeki insanları anlamamıştık.Hanzade Güneydoğuda yaşadığı dört yıl boyunca bölge halkının nasıl bir kıskaç içinde olduğunu fark etti. İnsanların cahil bırakılması,birbirine düşürülmesi,kim vurduya gitmesi bir Türkiye klasiğiydi,kardeşim canlı tanığıydı olayların.
                                 Arkada Hanzade,Ayşegül, oturanlar Mühibe Parlak ve Zehra utkun
                            Fakültenin gezisinde Malabadi köprüsünde arkadaşlarıyla
Ölen öğrencinin yıllarca süren davasında sürekli tanık olarak ifade verdi bildiğim.Silahların gölgesinde, boykotlar, tehditler, terör ile devletin arasında sıkışmış halk ile iç içe dört sene yaşadı.O yörenin insanlarını hep çok sıcak, güvenilir,mert ve konuksever olarak anlattı bize.O terör ortamında okuyabilmesininin püf noktası,o bölgedeki arkadaşlarının ailelerinden aldığı manevi güçtü.Arkadaşlarıyla olan irtibatını hiç kaybetmedi...aradan geçen onlarca yıla rağmen hep buluştular, görüştüler,beraber yaş aldılar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir zamanlar Hanzade vardı...(3)

Bir zamanlar Hanzade vardı...(2)

Bir zamanlar Hanzade vardı...(14)